İnsanın da eşyanın da tabiatını er geç ama mutlaka bozar yoz kültür.Yozluğu kirletip bozmaktandır; bozdukça bozulmasından, sonunda kendi varlığını bile tüketip yok etmesinden.
Nelere kadir değildir ki?
Mücevheri çamura çevirebilir mesela.
Nar gibi domatesi iğrenç bir çikolata bulamacı yapabilir.
Altın tasta zemzem suyunu bir hamlede beyaz zehire dönüştürebilir.
Has ipekten bir çırpıda düzinelerce hileli zar üretebilir.
İktidara tapar yozluk, her şeyi kendine yontar.
Çıkar sağlamak uğruna yapılmış her melaneti, her cinayeti kutsal bir eylem haline getirebilir, ülkeye veya büyük bir davaya hizmet kılıfına sokabilir.
İhaneti fazilet, cesareti aptallık, dürüstlüğü garabet, ilkelliği asalet, fuhşu ve yalanı ibadet, kapkara zulmü adalet, dürüstlüğü ihanet diye yutturup her mahallede salyangozla birlikte peynir ekmek gibi çatır çatır ve hayır dua alarak satabilir.
Yalanı dolanı kini ve kiri hizmet hatta fazilet mertebesine terfi ettirebilir.
Menfaat yani çıkarcılık yoz kültürün putu, en yüce değeridir. Herkes kiralık, her şey satılıktır.
Aslında bir tükeniş hezeyanıdır yozlaşma kültürü.
O kültürün beyleri, her saçmalığı her akıl dışılığı yeni nimetlerin ve uyduruk kutsallıkların mücevheri olarak paketleyip cafcaflı laflarla sunarlar.
Bu yüzden hep aldatırlar, tabii ki hep aldanırlar.
Aldananla aldatan berbat şekilde birbirine benzer sonuçta. Belki farkında bile olmadan, belki sinsi bir büyük planın kullanışlı birer parçası olarak.
……
Yoz kültür, her şeye muktedirdir.
Utanmanın unutulduğu ortamlarda her türden kötülüğü tepeden tırnağa kuşanmış olarak gemisini keyfince yürütür. Kendi dahil her şeyi bozup tüketme kapasitesi sonsuzdur, zaten o yüzden yozdur.
Ve insanın binlerce yıldır uygarlık yolunda geride bırakmaya çalıştığı bencilliği korkuları ilkellikleri kışkırtıp beslediği için, oyununu şeytanın kötülük mağarasında kurduğu için her şeye muktedirdir.
Mesela hayatının baharında, kar suyu arılığında, gözleri sevgi ışıldayan tertemiz ve daha on altısında bir genci, üç günlük eğitimle gözü dönmüş bir cani hatta seri katil haline getirebilir. Evet, Rakel Dink’in dediği gibi kısa zamanda bir bebekten katil yaratabilir, onun karanlıklar dediği yoz kültür.
Mesela edep, bilgi ve merhametle yoğrulmuş, emsaline zor rastlanır Gandi inceliğinde, bilge derinliğinde adam gibi bir adamı alkışlarla makamlarla törpüleyip bir Kasımpaşa kabadayısına dönüştürebilir.
Acayip zamanların yedi canlı dişi kanlı canavarıdır yoz kültür.
Kendinden olmayanı, oyununa uymayanı öğüte öğüte yer bitirir. Öğütüldükçe ortama daha fazla uyar, artık yeri göğü duymaz olur, yüreğini götürdüğü yeri bilmez olur insan. Araç amaç olur çıkar; yurt vahşi ormana, insan ilkele döner ve herkes kaybeder sonunda.
Asıl beka sorunu belki de budur.
…..
Öyleyse bu kültüre karşı ne yapmalı? Kitlesel çapta bir çılgınlığa karşı durmak ve sonuç almak her babayiğidin harcı değil. Zoru göze almak gerek. Yozlaşmadan uzak durmak gerek. Denizde olup ıslanmamak ne denli mümkünse o kadar olur ancak derseniz, haksız sayılmazsınız.
Yine de ilk adım olarak şunu önerebilirim: Lütfen söyleyin meleklere, tez elden on birinci ve on ikinci emri yazsınlar tabletlere:
11. İlk öpücüğü vermeyeceksin.
12. Rakibini zinhar taklit etmeyeceksin. Ona benzersin.
Bu deli çağda kimse uymaz uyamaz bu emirlere, diyeceksiniz.
Uymadıkça, çözümün değil sorunun yani yozlaşmanın parçası, hata payandası oluyoruz. Her biri bir öncekinden berbat günlerin beylerinin değirmenine su taşıyoruz. Yani kendi rızamızla, daha doğrusu vurdum duymazlığımızla o kirli beyliği daha dayanıklı kılan çimentosu olduğumuz fark edemiyoruz.
Bebek çaresizdir. Verileni alır, söyleneni yapar, ortama uyar. İradesi yoktur.
Her kişide direnme gücü olmaz, ama yetişkin birey yozlaşmaya direnebilir, direnmelidir.
Peki iş hayatının önderleri veya siyasetin liderleri?
Onlar yozlaşmaya karşı direnmekle yükümlüdür. Çünkü ortama uymak ve ondan beslenirken onu beslemek gerçek liderlerin tükenişi, bitişidir.
Kitleye ve ortama teslim olana da lider denmesi bizde her nedense adettendir, lakin öylesi liderleri kendi öz inançları değil, temel toplumsal işlevleri değil, kalabalıkları sarmış iğrenç bir yozlaşma iltihabı güder aslında. Hak bildiği yolda tek başına yürümenin erdemi çağımız kanaat önderlerinden de yazık ki yoktur.
Lider yozlaşmadan nasiplenmiş dar yapılarla, kendi günlük çıkarından başka hiçbir şeye metelik vermeyen kalabalıklar belirliyor artık. Öyle ki yozlaşmanın en baştalancısı da dillere destan karizması ile birlikte sırça sarayında muktedir görünürken aslında iktidara zincirli bir müebbet mahkumudur. Yoz kültürün kudreti,kendi muktedirini bile sarayda mahpus tutmaya yeter.
Yoz kültür ortamında bütün iradeler az veya çok ama kesinlikle ifsad edilir, mutlaka bozulur. Akıntıya kürek sallamak, nabza göre şerbet vermek, kirlilikle uzlaşma yolları aramak yerine, inadına ve ısrarla nehre karşı yüzmeyi göze almak gerekiyor. Kendi doğrularından ve inançlarından son derecede emin olmadan başarılabilecek bir tutum değildir bu.
Yozlaşmadan fazlası ile nasiplenmiş yapıların gerçek anlamda lideri olmak tam da bu nedenle tamamen olanaksız. İşin sırrı, doğru yolda yenilmeyi onur saymaktan geçiyor. Yoz bir ortamda gerçek anlamda kazanmak olanaksız. O nedenle her türlü yozlaşman(n batağında sürüp giden güç savaşının parçası olmak değil, o savaşın üstünde ve dışında konumlanıp doğru yolda yenilgiye uğramaya talip asıl bir başarı sayılmalı.
Evet çok aykırı.
Evet, üstelik aşırı romantik görünüyor.
Sözüm hiç gerçekçi değil diyecek olanlara: Gerçekçiliğiniz yozlaşmaya uyumu, hatta azıcık da olsa taviz vermeyi hoş görmeye hazır ve böylece değişim yaratabileceğini öngörüyorsa, bence tamamen geçersizdir.Kısa vadeli yenilgilerin uzun vadeli kurtuluşa yol açtığını görmemiz gerek. Bunun için zaman ufkumuzun kendi ömrümüzü aşması ve aklın eylemlerimize egemen olması şart.
Çok kısa olarak ne diyorum?
Sen yanmasan ben yanmasan nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa, demişti Nazım. Dediğim, işte öyle bir şey.
..
Evet, ne yazık ki yoz kültür geldiğimiz aşamada artık her şeye kadirdir. Kendisini yaratıp besleyenleri bile yemeye de gücü yeter. Yetecektir.
Güçlüdür. Çünkü tahrip edicidir çünkü, içimizdeki kötüye dayanır, zalimdir, şeytanlıkla iş görür, günlük çıkarlara, sürdürülemeyecek de olsa yandaşa peşkeşe dayanır.
Oysa iyilik emek ister, dürüstlük, çaba ve özveri ister, sonuçta deli cesareti ister. O cesaret ve inanç yoksa, çekilin kendi dünyanıza, dönün içinize, çözümün parçası olamıyorsanız, bari sorunlar yumağının yeni bir parçası olmayın.
Uzun söze ne hacet diyerek birkaç cümleyle ve son sözü bütünleyen ibretlik bir fotoğrafla bağlayalım yazıyı.
Yoz kültürün acayip zamanları için söylenecek olan her şeyi tek bir dize bir başına söylemeye yetiyor:
Sen uymayacaksın ona, zaman uyacak sana.
Son söz, yozluğun köhne bayrağı altında mal mülk kavgasına kapılmış şeytan sofrasından çekilmiş bir fotoğrafla gelsin.
Sofranın karizmatik ve muktedir sanılan hamisi, kendi müebbet mahpusluğunu ilan ve günahlarının gerekçesini itiraf eden iki sözcüğü korku kahkahaları eşliğinde yüzlerce kez, soluğu prostatını taklit eder gibi kesik kesik fısıldasın bize:
Beceremezsem becerirler.
Beceremezsem becerirler.