MENTEŞOĞLU ABDULLAH
TARAKÇIOĞLU MEHMET…
Yaşar Duru Facebook sayfasında bu başlıkla paylaşmış yazısını.
Yazı dediğim eskilerde yaşamış iki insan8m büyüleyici hikayesi. Okursan kurmaca sandım. Yine de okumayı bir başka perspektifle sürdürdüm, bitirİnce buradaki başlıkta perspektif dediğim o bakış açısını işaret etmeyi amaçlayan yukarıdaki başlığı tercih ettim. Evet, kahramanlık akıl İŞİ değildir.
Zaten hayat, akıldan öte bir şeydir, hele İŞten ibaret hiç değildir. Saf aklın ve güya o akıl gereğince her şeyden çok daha fazla kutsadığımız kendi varlığımızı en yüksek değer sandığımız için bencilliğin girdabında sürüklenerek gelip dayandığımız kör yere baktıkça..
Başkaları için kendimizi adadığımız uğraşların ve genelde hak ve adalet gibi toplumsal değerlerin uygarlığımızı oluşturan asıl harç olduğunu görüyoruz. Akılsız bencilliğin değil.
Kahramanlık ortak bir toplumsal değeri canı pahasına da olsa savunmaktır kimi zaman. Sadece kendi Gönenç’i için harcanmış hayat ahlaksızdır. Başkalarını yok sayarak geçirilmiş bir hayat, yaşanmamıştır. Düşünülmeden geçirilmiş bir hayat da kuşkusuz öyledir. Kendini ve öncelikle gelecek kuşaklara ve tüm varlıklara adayanların anısı er geç kalır dillerde, dillerde değilse bir yerlerde ve kimi zaman yad ellerde.
Firaklı bir girizgah oldu, olsun.
Şimdi gelelim iki eski ve gerçek adamın ibretlik hikayesine..
….
Yirminci Yüzyılın başları…
Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih mezarlığına defninden birkaç yıl önce; 1912’de İngilizler bir baştan bir başa Hindistan’ı işgal eder, Tarihin en eski medeniyetlerinden birini bağrında büyüten bu kadim ülkede nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan Müslüman Hintliler, işgali karşı Osmanlı’dan yardım isterler. Yıllardır devam eden savaşlarda eski gücünü kaybeden Osmanlı bu çağrıya kayıtsız kalmaz; 350 kişilik sembolik bir askeri birliği gemiyle Hindistan’a gönderir.
Ne var ki 350 kişilik birlikten 20 kadar asker hastalıktan yolda şehit düşer. Geriye kalan 330 Osmanlı askeri binbir güçlükle Hindistan’a çıkarlar ve İngilizlerle savaşmaya başlarlar.
Silah ve cephane açısından kısıtlı imkanlara sahip olan Osmanlı askerleri birkaç günlük mücadeleden sonra dönemin en ileri teknolojik donanımına sahip İngiliz askerleri karşısında fazla tutunamaz ve yenik düşerler. Birliğin büyük bölümü çatışmalarda şehit düşer; hayatta kalan 40 civarında asker esir alınır.
İngilizler, savaş bittikten sonra ellerinde esir tuttukları bu 40 askeri gemilerde çalıştırmaya başlarlar. Bu gemilerden biri seferinden birinde Avustralya’ya uğrar. Esir askerlerden ikisi bir yolunu bulup gemiden atlar ve içerilere kaçarlar.
Bu iki yiğitten “Karadeniz diyarından Menteşeoğlu Abdullah” namıyla bilinen asker baba mesleği olan dondurmacılığa başlar. “Karahisar diyarından Tarakçıoğlu Mehmet” olarak bilinen diğer yiğit de Kasaplık yapar.
Hemen hepimizin bilgidi üzere, Birinci dünya savaşında Avustralya Çanakkale’ye asker çıkarır ve bizim bu iki yiğidimiz; “Karadeniz diyarından Menteşeoğlu Abdullah” ile “Karahisar diyarından Tarakçıoğlu Mehmet” bu haberi işitir işitmez hemen bir araya geli; durum değerlendirmesi yaparlar.
Ölçerler, biçerler, tartarlar; doldururlar, boşaltırlar ve sonunda:
“Biz Osmanlı askeriyiz ve Avustralya’da yaşıyoruz. Avusturalya devleti Osmanlı’ya savaş açmış ve bizim ülkemizi işgale gitmiş. Bundan dolayı biz de Avustralya devletine savaş açalım” diye bir karara varırlar.
Alırlar kağıdı kalemi ve yazarlar:
“Sayın Avustralya Başkanı Eksalans hazretleri;
Biz iki Osmanlı askeri, ülkenizde bulunuyoruz. Duyduk ki devletimiz Osmanlı’ya Avustralya devleti olarak savaş açmış ve Çanakkale’ye asker göndermişsiniz. Bundan dolayı iki Osmanlı askeri olarak biz de Avustralya devletine savaş açmış bulunmaktayız.
Bu bir Osmanlı fermanıdır.
Ekselansların bilgilerine duyurulur.
Karahisar diyarından Tarakçıoğlu Mehmet,
Karadeniz diyarından Menteşeoğlu Abdullah”
Bu iki yiğid asker; kağıda döktüklerini hemen hayata geçirirler.
Sidney’in 250 km. uzağında Karlıdağlar denilen bölgede önce virajlarda tren raylarını sökerek 3 treni devirirler. Üçüncü tren kazasında askeri muhimmat bularak silahlanırlar. Aynı bölgede 8 karakol basarlar ve karakollardaki askerlerin tamamını vururlar.
Ne olduğunu bir türlü çözemeyen Avustralya devletinin sonunda iki Osmanlı askerinin yazmış olduğu mektup akıllarına gelir ve mektubun atıldığı bölgeye 250 kadar asker gönderirler.
İki Osmanlı askeri aranmaya başlanır.
Bir kaç gün sonunda sıcak çatışma olur ve Osmanlı askerleri bu Karlıdağlar da şehit edilir.
İki askerin mezarı şu an da Sidney’e 250 km. uzakta Karlı Dağlar’da. Avustralyalılar iki Osmanlı askeriyle savaştık demek zorlarına gittiği için bu askerlere Hindistan asıllı derler.
….
Not: Bu paylaşımın ardından Tamer Dursun’un bir yazısı çıktı karşıma, sanki bu yazının devamı. Uygun bir başlıkla paylaştım:
Ay Işında Göçebe.
Bir bakın isterseniz.