Eleğe şişe deyip de meretin neden bir türlü su tutmadığına şaşırdığınız oluyor mu hiç?
Peki, kediye kedi dediğinizde etrafınızdakilerin size şaşkınlıkla hatta kimi zaman çıldırmışsınız gibi hayret ve şaşkınlıkla baktığı ve sizin buna içiniz yarılarak şaştığınız oluyor mu?
Benim çok oluyor. Yaşlanmaktan mıdır, nedir? Son zamanlarda her gün yığınla şaşıracak şey buluyorum.
Mesela, bu illete millet deyip neden bir türlü ahlak edinmediğine artık çok şaşırıyorum.
Mesela, bezirgan siyasetçiye devlet adamı deyip neden gelecek seçimler yerine gelecek nesilleri düşünmediğine şaşırıp üzülüyorum.
Mesela, herkesin her şeyden önce ve en çok çoluk çocuğu için yaşadığına inanıyor, sonra da onları mahvedecek şeylere göz yummasını ya da mahvedecek eylemi onlara bizzat doğrudan yapmasını bir türlü anlayamıyorum.
Mesela, İman sahibi olduğunu yayan ancak vicdansız olanlara ve cennetteki yerlerini sağlamlaştırmak için şeklen ibadet edenlere şaşıyorum.
Mesela, kendi aklına, fikrine tereddütsüz ve hatta kayıtsız şartsız inanan sapığı demokrat ve hatta devrimci sananların bir güzel kazıklandıklarında acı duymalarına ve acıya rağmen deli bir şehvetle yetmez ama evet demelerine hayret ediyorum.
Mesela, kediye ciğer teslim edince Arnavut ciğeri ibadeti ile Tirana kalkacak gemiye bineceklerini sananların kendilerine cennet kapılarının neden açılmadığını bön bön sorgulamamalarına da hayret ediyorum.
Mesela kendi ırklarının veya milletlerinin üstünlüğüne inanıp da bir güzel Hümanist olup insan sevgisi ile dolup taştıklarını söyleyenlere şaşırıyorum. Tıpkı, başkalarının milliyetçiliklerini yargılayıp ayıplayarak kendininkileri kutsallaştıranlara şaştığım gibi.
Mesela Antep fıstığının Urfa bağlarında yetişen fıstıktan daha lezzetli olduğunu iddia edenlere şaşırıyorum. Bir de o adamcıkların reklam sektöründeki kariyerlerine bakınca, şaşkınlıktan un ufak oluyorum.Mesela alemi kör herkesi sersem ve her gördüğünü enayi sanan açıkgözleri dolandırmaya kalkan aptalların, dümen kurdukları açıkgözlerin tuzağına düştüklerinde namus ve ahlaktan söz ederek dövünmelerine neden şaştığıma çok ama çok hayret ediyorum.
Mesela, tilkiye kanka, yoncaya banka deyince bahçede dolar yeşermesini bekleyen yeşillerin neden saman yediklerini anlamıyorum. Anlamayanlara ise şaşıyorum.
Mesela, silah gönderdikleri adamlarla savaşmayan din kardeşlerinin cennete gitmeyecek kadar yaşayacaklarını sanıp da onlarla cehennemde buluşan aklı evvellerin zeka testinde sınıfta kalmalarına şaşkınlık duymuyorum, buna da derecesiz şaşırıyorum.
Mesela, kitap kapağı açmadan düşünür olabileceklerini sananların sonunda kaval kahvesinde lafla peynir gemisi yürütemediklerini görünce onları taklit etmekten zevk duyanların aldıkları zevki tarif etmekte çaresiz kalınca apışmalarına şaşırıyorum.
Mesela, mahallenin bütün abileri ile yıllarca her herzeyi yedikten sonra, sülalenin gün görmemis kadınlarının Lamia Hatuna gerdek gecesinde bir köşeye çekip fısır fısır iş dersi vermek yerine akvaryumdaki balıklara yüzme öğretmeyi neden akıl etmediklerine bakıp bakıp şaşıyorum.
Mesela, hayatlarında paradan ve onun kan kardeşi iktidardan başka bir şey düşünemeyenlere hayranlık duyup da, onlardan kendilerindeki erdemi bekleyenlere şaşıyorum. Pazarlanmış erdeminde aslında iktidarın bir biçimi olarak kullanıldığını ancak bir zaman sonra keşfettiğimde kendime de şaşıyorum.
Mesela, devlete şirket ve vatandaşa müşteri muamelesi yapanlara ilahi kisveler yakıştıranlara hayret ediyorum. O zındıklardan fayda sağladıklarını görünce bir türlü şaşıramadığım için de şaşırıyorum.
Elma ağacının altında armut, güvercin yuvasında angut, insan kalıbında adam aradığımda bulduğumla şaşırdığım ve çok şaşırdığım oluyor.
Mesela okumuş ve birikimli insanların kuşkucu ve kararsız, cahillerin cesur, atak ve kararlı olduklarını gördükçe okulların neden beyin mezbahası diye adlandırılmamış OLMASINA şaşırıyorum.
Kuyu dibindeki kaplumbağanın evrenin genişliğini kuyunun çapı kadar sanmasına şaşanların hala yer yüzünde olduğunu düşünmekten kurtulamadığım için şaşırıyorum.
Mesela bizim uzunla onların Trumpını buluşturunca dünya meseleleri bir kolay çözülür diye havuzda ahkam kesmeye başlanmamasına da çok şaşırıyorum.
Her gün kapı çalanların kapısı çalındığında mağduru oynadıklarını görünce çok gülüyorum, sabahlara kadar güldüğüme şaşırıyorum.
Her gün ölüm gerçek deyip öte dünya için güya hazırlananların, her durumda ölüm yokmuş gibi insafsız davranmasına şaşırıyorum. Ağır bir ateş basınca, öte dünyaya göçecek diye Almanyaya göçecek kadar olsun sevinmek varken, ölüm korkusundan ölecek gibi olmalarını, ne yalan söyleyeyim, şaşmak yerine zevkten dört köşe olarak izliyorum.
Mesela, cinsel arzuya aşk deyip de, arzusunu tatmin edemeyince köpekleşen veya arzusu bitince yılanlaşan sözüm ona sevgilisine beddualarla kahredenlere yüzden gülümseyip için için şaşıyorum.
Kediye kedi, yılana yılan, yalana yalan diyecek cesarette güvenli ve dürüst insanlara ayda yılda bir de olsa rastlayınca çok şaşıyorum.
Sahi, sizin de böyle şaşırdığınız oluyor mu hiç? Yok diyorsanız.. Valla size de şaşırıyorum.
