Kısa bir not: Sevgili Moris Levi bu yazısını da facebook sayfasına öbür yazıları gibi başlıksız
koymuş. Burada paylaşırken bu kez de yazının özünü yansıtan bir başlık bulmam gerekti. Umarım
içeriğe en uygun düşeni budur.
Sarsıcı, uyarıcı ve anlatımı muhteşem bir yazı bu.
Gerçekten de kötülüğe kayıtsız kalmak her zaman felaket.
İyi okumalar..
nsanlık tarihinde en çok ölüme neden olan 2. Dünya savaşı, Avrupa’da 1945 yılının
baharında sona erdi. Müttefik kuvvetleri , Almanları yenmişlerdi ama birçok Almanın
içerisindeki “Nazi”yi yenememişlerdi.
Amerikan kuvvetleri, Nisan ayında Ohrdurf konsantrasyon kampına ulaştılar. Gördükleri
korkunç manzaradan dehşete düşmüşlerdi. Gelen bilgi üzerine müttefik kuvvetleri
başkomutanı General Eisenhower, General Patton, diğer subaylarla birlikte anlatılanları
gözleri ile görmek için hemen kampa geldiler. Nasılsa ölümden kurtulmuş zorla ayakta
durabilen bir eski esir onları gezdirdi. Generalleri orda burda dağılmış cesetlerin arasından
geçirerek tutukluların üst üste kaldıkları barakaları, insanların öldürüldüğü gaz odalarını,
cesetlerin yakıldıkları fırını onlara gösterdi. Esirlere ne yöntemlerle işkence yapıldığını
anlattı. Esirler kampa ulaştıklarında ölecekler ile çalıştırılacak olanların nasıl ayrıldığını,
bebeklerin annelerinin kollarından nasıl koparıldıklarını söyledi. Son olarak, nazilerin
kaçarken kamp kayıtlarını ve vahşetin diğer delillerini yakmaya çalıştıklarını gördüler. Üstü
kapatılmış bir toplu mezar açıldı ve onlarca zavallının son gün öldürülüp cesetlerinin
yakıldığı görüldü. Ömrünü savaş alanlarında geçirmiş olan General Patton daha fazla
dayanamadı kokudan ve görüntülerden rahatsızlanıp kamp alanını terk etti.
General Eisenhower çok öfkelenmişti. Bağırarak ve Amerika’nın savaşa katılmasına muhalif
olanları kast ederek şunları söyledi; “Amerika’da bazıları askerlerimizin Avrupa’daki savaşta
ne için ve kime karşı savaşmakta olduklarını soruyorlar. Gelsinler buraya da neye karşı
savaşmakta olduğumuzu görsünler .”
General sonra da askerlerine Ohrdurf şehrinde yaşayan Alman halkı toplayıp kampa
getirmelerini emretti. Gelen Almanlara askerler kampı gezdirildiler. Almanlar yanı
başlarındaki kampta neler olup bittiğini bilmediklerini söylüyorlardı. O kadar fazla
etkilendiler ki Ohrdurf şehrinin belediye başkanı ve eşi evlerine geri döndüklerinde
kendilerini astılar. Uğruna yaşamlarını verdikleri ideolojinin ne denli vahşi ve insanlık dışı
olduğu, nelere neden olduğu lanetli tokat gibi yüzlerine çarpmıştı.
O günden sonra Almanya’yı işgal eden gerek Amerikan kuvvetleri gerek de Rus kuvvetleri
kurtardıkları kampları, civar şehirlerdeki Almanların ziyaret edip görmelerini mecbur ettiler.
Almanya’nın başka yerlerinde ve esir Alman askerlerinin kapalı tutulduğu hapishanelerde
konsantrasyon kamplarının filmleri izletildi. Nürnberg mahkemesi salonlarında vahşet
ayrıntıları ile anlatıldı.
Kampları ziyaret eden ve filmleri izleyen Almanların hemen hepsi son derece utanç ve
üzüntü içerisine girdiler. “Bilmiyorduk, bilmiyorduk” sözlerini tekrarlayıp durdular. Pek çok
bayılan, rahatsız olan, hatta intihar eden oldu.
—————
Sonra ne mi oldu? Almanya azıcık ayağa kalkar kalkmaz Adenauer İsrail’e elini uzattı,
diplomatik ilişki karşılığı tazminat önerdi ve bir nevi örtülü af diledi. İsrail’de bu teklif
hararetle / sertçe tartışıldı. Kimileri “Kardeşlerimizin ruhlarını para karşılığı mı satacağız?”
dedi, kimileri de “Kardeşlerimizin mirasını katillere mi yedireceğiz?” diye sordu . Uzun ve sert
tartışmalar sonunda da parlamentoda çok küçük bir farkla “Afedelim ama unutmayalım”
denildi ve Almanya ile diplomatik ilişki kuruldu. Aşağıdaki resimden de görülebileceği gibi
Batı Alman şansölyesi Willy Brandt 1970 yılında Varşova’daki soykırım anıtının önünde diz
çökerek bütün Alman ulusu adına açıkça pişmanlık belirtti ve özür diledi.
Günümüzde Neonaziler kendilerine “Nazi” ya da “Faşist” demezler, savundukları
ideolojilerinin Nazizm / faşizm ile bağlantısını reddederler. “Nazi” olmak bütün dünyada yüz
kızartıcı kabul edilir.
Suç büyük ölçüde sadece ideolojide midir?
Ya da ulusların kültür kodlarında mıdır ?
Halkları eğitmekle bunun önüne geçilebilir mi ?
Her üç soruya da “Evet” yanıtı veremiyorum. İdeoloji sadece bir araçtır. Eninde sonunda
insanoğlunun içerisinde bu vahşete eğilim olmazsa bu tür kitlesel zulüm olmaz. Ne Alman
ulusunu ne de başka bir kültürü de gözü kapalı yargılamamak gerek. Her toplumda
Adenauer gibi pragmatistler de, Brandt gibi adil / vicdanlı olanlar da, Hitler gibi bağnaz /
vahşi / sapık / cahil tiranlar da iktidara gelebilir. Önemli olan hangisinin iktidara çıkabileceği
iklimdir. Almanlar, Hitler iktidara geldiğinde bagajlarında muhteşem bir düşünce ve sanat
tarihi taşıyan en eğitimli uluslardan biri idiler. Leipzig, Kant, Beethoven, Bach, Marx,
Schweitzer…. Buraya isim yazmaya başlasam sayfalar yetmez.
Peki neden kitlesel zulüm oldu / oluyor ve korkarım ki olacak ?
Öncelikle “İklim” sözcüğünü tekrarlıyorum. Nobel Edebiyat ödüllü ünlü yazar Bashevis
Singer’in çok önemli bir sözü var; “İnsanlar iyi ya da kötü değildirler. Ama insanlar iyi ve kötü
şeyler yaparlar.” Evet, insanlar eğer “doğru” tarih ile eğitilmezlerse, fikir ve ifade
özgürlüğünün gelenekselleştiği ve korunduğu iklimlerde yetişmezlerse, eleştiriyi / tartışmayı
kaos olarak nitelendirmezlerse, hukukun her koşulda / herkes için tarafsız ve özgür olmasını
içlerine sindirirlerse, empati duygusu çocuklara verilebilirse bu zulümler önlenebilir. Öfkeli
ve kışkırtılmış insan topluluklarının vahşi, arsız, pervazsız sırtlan sürülerinden farkları yoktur. İdeal “Düzen” ancak özgür ruhlu bireylerin bir arada olduğu insan topluluklarında
mümkündür. İtaat ancak hukuk düzeni ve demokrasi içinde sınırlı olarak yararlıdır. Aksi
takdirde Amerikalı muhalif tarihçi Prof. Howard Zinn’e hak vermemek elde değil.”Tarih
boyunca savaş, soykırım ve kölelik gibi korkunç şeyler itaatsizliğin değil itaatin sonucu
olarak ortaya çıkmıştır.” demiş Zinn.
İkinci olarak “görüp susma” hastalığından da bahsetmek gerek. Hollocaust öyle bir cinnet idi
ki 6 milyonu Yahudi ve 1,5 milyonu Roman , çok sayıda muhalif ile birlikte 11 milyon sivil kişi
kamplarda cinayete kurban edilmek üzere gönderilirken herkes bilerek ya da sezerek sessiz
kalmıştır.* Diyelim ki aklı başında Alman’lar korktular, sindirildiler. Kimse müttefik
kuvvetleri istihbarat birimlerinin bu büyük mezalimi farketmemiş olduğunu ve yapabilecek
hiçbir şeyleri olmadığını söylemesin. “Dünya kötü insanlar yüzünden değil, kötülüğe sessiz
kalan insanlar yüzünden tehlikeli bir yer.” demiş Albert Einstein.
Hollocaust’u unutturmamak gerek. Ne kadar iç sıkıcı olsa da çocuklarımızı eğitmeliyiz,
Hollocaust u tartışmalıyız. Bu da sadece Yahudilerin, Romanların ve benzerleri gibi büyük
bedel ödemiş olanların işi değil. Bunu yazmaktan hicap duyuyorum ama eğer ciddi önlemler
alınmaz ise bir sonraki Holocaust’un hangi ülkede hangi insan topluluğu için
tasarlanabileceğini bilemeyiz.
————-
(27 Ocak Birleşmiş Milletler Holocaust’u anma günü)
Not 1 ** Bknz Genovese sendromu