Ahlaksal Mutlaklığın Kutsallığı Üzerine

“Marilyn Monroe çok güzel bir kadın. Ona fazla yakından, örneğin büyüteçle bakarsanız cilt gözeneklerini görürsünüz, hiç hoş gelmez. Yüzlerce metreden bakmaya çalışırsanız yine bir şeye benzetemezsiniz. Güzelliğini fark edebilmek için, ‘uygun’ bir mesafeden bakmanız gerekir.” Sina Akşin’den.

“Bazen o güzelliğe duyduğunuz aşk öyle büyüktür ki, hangi mesafeden bakarsanız bakın, gerçeği göremezsiniz. İşte bu durumda size, ‘aslında zannettiğin kadar güzel değil’ diyecek bir üçüncü göz gerekir.” Herkül Millas’dan

“Üçüncü gözün uygun noktadan bakan adama ait olduğunu anlamak için duru bir sezgi, güven ve deneyim gerekir. Bu da gönül gözü ile bakabilmek demektir.”
Bu cümle ise Sevgili Ibrahim Dülger kardeşimin bilgece katkısı ile benden.

Şimdi paylaşırken birkaç cümle daha ekleyeceğim:
İyi görmek için 360 dereceden bakmak bile yetmez. Tam görmek zaten imkansız. Çünkü insan gözünün görme yeteneği belirli eşikler arasında ve elbette ışık sayesinde iş görür. Bu gerçeğin farkında olarak bakan, muhtemelen daha iyi görür. Muhtemelen ama.

Nesnelliğin mutlaklığı buraya kadar benim için. Mutlaklığın kutsallığı da tabii.

10 Eylül 2015
…….

Yukarıdaki cümleleri 2015 yılının eylülünde Uygun Noktadan Bakmak Üzerine başlığı altunda sayfamda paylaşmışım. Aşk ahlakı ve cinsel ahlak etrafında dönecek epeyce ters bir yazı yazma umudu ile çıktığım yolda başlığı ise aynı alıntının son satırından türetmek gayet hoş ve anlamlı bir buluş geldi bana. Çünkü ahlakı ve özellikle aşk ahlakını kutsallaştırmanın ve hele değişen koşullarla uyumsuzluğuna karşın eski ahlakı savunmanın ahlaksızlıkla sakat olduğunu anlatmaya çalışacağım.

Russell ve Psikiyatrist Seansına Kulak Misafiri Olmak

Söze nasıl girmeli? Büyük filozofun neredeyse yüz yıl önce yazdığı ve başına büyük işler açan eserinden mi başlamalı? Yoksa, aşk hayatında yaşadığı yaratttığı tutarsızlıkları çelişkileri yüzünden kendini artık son derece ahlaksız bulduğunu, bu yüzden ağır bir bunalımın eşiğinde olduğunu son derece ağlamaklı bir sesle anlatan doğru düzgün bir adamın üç seanstaki itiraflarından mı başlamalı?

İki seçenek arasında bocalarken ekşi sözlükte ‘cinsel ahlak’ başlığı altındaki satırlara göz atmak gafletinde bulununca üçüncü bir seçenek çıktı karşıma: Seans odasında söylenenlere çok benzeyen tanıklıkları sergileyerek başlamak mümkün, diye düşündüm ve kendime hemen itiraz ettim: Bu denli geniş bir çerçeve bir kitaba belki uyar da, üç beş sayfalık bir yazıya kesinlikle uymaz. Hamur tekneye sığmayınca da yine iyi başlamış bir yazı bitirilemez olur. O zaman, beni tatlı yatağımdan kaldıran düşünce kırıntılarını daha dumanı üstünde iken bir çırpıda yazıvermek en iyisi.

Cinsellik, aşk ve evlilik konusuna ilişkin ahlakın mutlaklık ve kutsallıkla çevrelenmiş olması, özelikle bunlarla yani manevi cebirle desteklenmiş olduğu coğrafyalarda en büyük mutsuzluk kaynaklarının bence başında geliyor. Yalanı, aldatmayı, iki yüzlülüğü zorunlu kılan güya ahlak denen insan doğasına aykırı bu değerler sistemi bence buna yol açtığı için, yani insanları suçlu ve mutsuz hissetmeye yol açtığı ölçüde ahlak dışıdır.

Russell Evlilik ve Ahlak adlı eserini 1929 yılında yayımlar. Eser, halen geçerli olan cinsellik ve evlilikle ilgili ahlakı sorgular ve Viktorya döneminden kalan ahlakın artık temelsiz, geçersiz olduğunu savunur. Yazarın yüz yıl kadar önce yaptığı bugün bile hala çarpıcı olan bir tesbit bu bağlamda anılmaya değer: Evlilik kadın için en yaygın geçim kaynağıdır, kadınların evlilik hayatı içinde katlanmak zorunda kaldığı toplam cinsel ilişki sayısı toplam fuhuş sayısından muhtemelen çok daha yüksektir.

Evlilik ve Ahlak yayınlanınca gayet yoğun protestolarla karşılaştı, Russell Amerika’ya yaptığı ziyaret sırasında pek de hüsnü kabul görmedi. Ayıplandı. Bir süre sonra aynı kitap New York Cty College’in Russell’in öğretim üyeliğine mahkeme kararı gereğince son vermesine yol açtı. Katolik bir papazın şikayetini kabul eden mahkeme onun Amerika’daki hiçbir okulda ders vermesinin uygun olamayacağına hükmetmişti. John Dewey ve benzeri birkaç aydının kararı protesto etmesi sonucu değiştirmedi.

Albert Einstein’in sıkça anılan meşhur özdeyişi ‘ büyük ruhlar her zaman geri kafalı güruhun şiddetli muhalefeti ile karşılarlar’ sözünü Russell’i desteklemek için yazdığı açık mektupta kullandı.

Russell’in o olaydan sadece birkaç yıl sonra ve fikir özgürlüğüne katkısı da anılarak Nobel alması ayrıca ilginçtir.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir