
Siyasi kararlar piyasa ekonomisini kumanda ekonomisi haline getirirse, ekonomi belki bir süre için
dengelenmiş gibi görülebilir. Ancak bu denge yapaydır, ömrü kısadır, sürdürülemez.
Tanzim satışları başta olmak üzere, bütün ucuz kredi ve/veya bağış programları, gönüllü veya
zorunlu fiyat kontrolleri, bu arada istihdam teşvikleri, bazı sektörler veya şirketlerin batmaktan
kurtarılması ve benzeri işler piyasanın dengelenmesini geciktirir. Ciddi israflar yaratır. Fiyatların
üretim ve yatırım kararları için gösterge olmaktan çıkması trafik ışıklarının kör olması demektir.
Milyonların geçtiği bir kavşaktaki trafiği polisle, kumandayla yönetemezsiniz.
Aşırı müdahale aynı sorunu yaratır: Ekonomi yönünü şaşırır. İdari kararların gelişi güzel, gündelik ve
kayırmacı müdahaleleri artıkça, kumanda ekonomisinin hoyrat ve görünür eli, piyasanın görünmez
elini dumura uğratır. Herkes karar alanların dudakları arasına sığınmak için yarışır. Ekonomi
otoritenin aldığı kararlara maruz kaldıkça yanlış kararların bedeli topluma ödetilir. Piyasa
mekanizmaları zayıfladıkça, idari müdahale gerektiren yeni sorunlar doğar.
Öyle bir ortamda, zaten yoğunlaşan belirsizliklere, gelebilecek idari kararların belirsizliği de eklenir,
hızla dedikodular yayılır, güven daha çok sarsılır, beklentiler bozulur. Tüm bunlar başka
mekanizmaları tetikleyerek iktisadi faaliyetin gelişmesini köstekler. Bozulan beklentilerle birlikte
ekonomik hayatın felce uğrayınca, ülkenin kumanda ekonomisin giden patikaya çıkması artık zorunlu hale gelir. Sovyetleri yıkıma götüren üretim, paylaşım, adalet ve israf sorunlarının uç verdiği
nokta bence tam da burasıdır. Kumandanlar ne kadar her şeyi emirleri altında tutmaya özenirlerse
özensinler, kitlesel olguların kendi iç dinamikleri hükmünü er geç icra eder. Kıtlık varsa ve fiyatlar
serbest değilse kara borsa mutlaka olur. Üretim artmazken likidite (alım gücü) artarsa, fiyatlar
mutlaka artar. Kazanmayan üretmez, üretemeyen istihdam etmez. Faizler düşükse insanlar tasarruf
etme. Sizin farklı kurallar koymanızın hükmü yoktur. O kurallar durumu daha kötüleştirir.
Anlaşılması gereken budur.
Krizi seyredip duracak mı devlet? Krizin yönetilmesi gerekmiyor mu?
Doğal olarak gerekiyor, devlet veya hükümet krizi aşmak için gerekli önlemleri almalıdır, hatta
almak zorundadır. Mesela bir ölçü ve kıvam meselesidir. Piyasa kutsaldır, fiyat ve menfaat
mekanizmasının ilahi gücü sayesinde piyasalar her ne yaparsa doğru yapar diyen yok elbette. En
liberal iktisatçılar bile piyasaların mükemmel olmadığını kabul eder.
Nereden müdahale edileceğidir işin püf noktası.
Devleti sağlıklı kaynaklarla finanse ederek faizlerin aşırı yüksek olmasını önlemek sorundasınız, ciddi
bütçe açıkları verirken faizleri düşük tutarak kredileri genişletecek önlemlerden kaçınıp tasarrufu
özendireceksiniz. Dosdoğru söyleyelim: Bizi bu çıkmaza hesapsız önlemler getirdi. Sıfır faiz hevesi,
tatlı rantlarla büyük karların dünyası inşaat sektörü ve ithalat sarhoşluğunun yanı sıra gelen sayısız
ahbap çavuş uygulamaları aşırı likiditeye yarattı. Şimdi toplam talebi daha artıracak yöndeki her
önlemin, kısa dönemde aldatıcı bir iyileşme yaratsa da sonuçta krizin derinleşmesine veya
uzamasına yol açacağını iyi bilmek zorundasınız.
Mesele çok net biçimde ortadadır.
Enflasyonla mücadele sürecinde yüksek faiz, gerçekçi kur ve likiditenin daraltılması temel araçlardır.
Enflasyonla gerçekten mücadale ederken, durgunluk yaratmaktan kaçınmazsınız. Çünkü
enflasyonla mücadele, aşırı şişirilmiş ve üretimle karşılanamayan talebin gerçekçi düzeylere
indirilmesi sürecinden ibarettir. Maharet bu mücadeleyi, üretken kapasiteyi koruyarak, aynı
zamanda belirli alanlarda üretimi artırarak ve özellikle stratejik sektörlerin hasar görmek yerine
serpilip büyümesini sağlayarak başarmaktır. Ayağınızı gazdan çekip frene dokunurken yol almaktır
bu. İşin sanat yönü buradadır. Enflasyon baskısını hızlı üretim artışı ile döviz baskısını ise ihracatı
destekleyerek karşılamanın etkili yollarını iyi bir plan çerçevesinde bulmak zorundasınız. Ayrıca bu
uygulamaların günlük kararlarla gelişi güzel alınması yerine, etkileri düşünülmüş olması, yani planlı,
şeffaf ve öngörülebilir olması da şarttır.
Yani bugüne kadar yaptıklarınızın tersini yapmakla enflasyonla mücadele etmeniz ve sonuç almanız
gerçekten mümkündür. Peki ya işsizlik, ya satılamayan milyondan fazla konut ve iş yerinin
oluşturduğu mezarlık, ya sarsılan oto sanayii ve onunla birlikte yok olacak oto yan sanayii, peki
döviz borcunda boğulan enerji sektörü, peki fırlayan döviz borcunu ödeyemez hale gelen binlerce
KOBİ ? Bunları tümünü kamu parasıyla kurtarmaya kalkmanız halinde, bütçenizi kontrol
edemezsiniz, Kuman’da ekonomisine çıkmadan edemezsiniz ve benlenmek dururken dört nala
şahlanır enflasyonunuz. Müdahaleyi ancak seçilmiş alanlarda ve imkanlarınız ölçüsünde yapmak
zorundasınız. Durgunluk yüzünden vergi tabanı küçülürken, üstüne bir de azalan likidite yüzünden firmalar zor duruma düşmüşken, Vergileri tahsilde elbette ciddi zorluklar yaşarsınız. Hal böyle iken
yine de borç alıp kaynak dağıtmaya yani harcamaya devam ederseniz.. Ne enflasyonu, ne de faizleri
düşürebilirsiniz. Panik havası toplumda yayılınca… Kumanda ekonomisi dediğimiz herkesi esir
alacak bir deli gücün ülkeye hakim olmasına sebep olursunuz. Hiç kuşkunuz olmasın, doğacak
anarşi yüzünden sonunda o güç size de hakim olur.
Bu çerçeveden baktığımızda yapmamız gereken önemli bir tesbit var: Spor kulüplerinin borçlarını
yapılandırma adı altında kurtarılması, satılamayan konutlara kamu bankalarından düşük faiz
uygulaması, ödenmiş köprü geçiş cezalarının iadesi, bir yılda iki buçuk milyon kişiye istihdam
yaratılması hevesiyle verilen hesapsız istihdam teşvikleri, ithal edilen araçlara da uygulanmak üzere
getirilen ÖTV indirimi hiç kuşku yok ki olumsuz örneklerdir. Bu tür sözüm ona önlemler peşkeş
ekonomisinin ip uçlarıdır ve ekonomi yönetimine güveni sadece içte değil dışta da zedeler.
İşin bir de ekonomi-politik yönü var.
Her teşvik ve destek kaynak gerektirir. Vergi gelirlerinin düştüğü, tahsilatın çok zorlaştığı
dönemlerdir kriz dönemleri. Bütçeyi çokça aşındıracak düzeydeki teşviklerin ise kimseye hayrı
yoktur. Her şeyden önce, var olan krizin kaynağında faizleri düşük tutarak aşırı likidite ve aşırı borç
yaratmış olmanın büyük günahı olduğunu anımsamak gerekir. Aynı hesapsız tutumu sürdürerek
enflasyon baskısını kontrol edemezsiniz. Öte yandan, enflasyon gelir dağılımını berbat hale getirir.
Kumanda ekonomisinin araçları bunu kontrol edilemez boyutlara taşıdığında piyasa mekanizması
ile birlikte sistem iflas eder.
Zurnanın zırt ve dert dediği yerdir orası.