FALCININ KRİZİ

‘Bak, kimse var mı dükkanda? Kimsenin geldiği yok. Çünkü herkes kaybetti umudunu,’ diyor
kadın.
Adı Magda Patridi. Atina’nın arka sokaklarında küçük loş bir dükkanı var. Kriz sonrası günler.
Hem kahve falı bakıyor, hem güya şans getiren ve talih açan kokular, sevgiliye verildiğinde
mucizeler yaratan tılsımlı ufak tefek hediyelikler satıyor.
‘Bir ay öncesine kadar, işler hiç de fena değildi,’ diyor ve ekliyor. Yarın ne olacak, şimdi onu
bile bilmiyoruz.’
“”””
Atinadaki loş dükkanındaki o konuşmayı tam üç yıl sonra bir kez daha burada paylaşırken
dün akşam rastladığım kadını da hikayeye eklemek istedim.
Beyoğlu’nun dar sokaklarından birinde cansız kaygısız yürüyen adamlara madamlara
bakınırken caddeye çıktım ve Çiçek Pasajının önünde gördüm onu. Magda’nın kuzeni olduğu
her halinden, en çok da talihinden belli. Elinde yiyeceklerle hediyeliklerle dolu bir poşet.
Yüzü kırık, başında turunculu bir Paris şapkası. Ancak ellisinde. Önümde yürürken birden
dönüp aklımdakileri okumuş gibi esrarlı bir derinlikle yüzüme bakıyor. Arada bir,
Galatasaray Lisesi’nin önündeki polisleri de gözlüyor. Magdanın söylediklerini burası için
söyler gibi ayaklarının ucuna bakarak mırıldanıyor.
‘Sen bakma o cafcaflı laflara, diyor, törensel tantanalara, saray önünde kişneyerek dönen
kısraklara, efelenmelere, öykünmelere höykürmelere aldırma; damarında akrep zehri,
düşlerinde iktidar dolanan adamlara, onların yeri göğü tutan korku kokan zafer naralarına
takma kafanı. Magda bilmez. Ama biliyoruz biz, her şey ayna gibi göründü bana bakla
falında. Yarın iyi olmayacak. Kısa sürecek ama.
Avun sen bununla.’
……
10 Temmuz 2018

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir