Yazının başlığını tuz kokmuşsa diye koymak daha uygun olurdu belki. Ama iki yıl önce
bugünlerde yukarıdaki başlıkla yazmışım, nedense şimdi de onu korumak istedim.
Ülkedeki çıkmazın derinliğini ve geçmişini iyi anlamak için siyaset dünyasına bakmak şart.
Asıl işlevi çözüm üretmek olan siyasal sistemin nasıl işlediğini görmek gerekiyor.
Siyasal sistem politikacının etkin olduğu, oylamanın yöntem olarak benimsendiği bir sistem.
Diğer sistemler içşn kural koyma, onları uygulama gücü var. Sistemşn temel unsuru ise
elbette politikacı ve başındaki lider. Günün başarılı politikacısı, daha doğrusu liderleri
kendine bir hedef kitle belirliyor. O kitlede hayata veya bilime tamamen aykırı algıyı bile
kendi hakikati yaparak ‘duygudaşlık’ görüntüsü ile güya karizmatik kanaat lideri oluyor ve
öylece gücünü pekiştiriyor. Bu süreci izlemek ve amacına ulaştırmak İçin çalışan sosyologlar,
halkla ilişkiler uzmanları, reklamcılar ve gazete yazarları, reklam metni yazarları ve yığınla
dalkavuğu var. Eğer yetmediyse beden dili uzmanları, açık hava reklamcıları var. Yine
yetmezse trolleri ve onlarla türdeş kimi akademisyen suratlı kiralık ekran tartışmacılarını da
alt alta veya üst üste yazın listeye. Adına kitle örgütü veya STK dedikleri naylon yapıları
hatta kimi devlet birimlerini de destekçi listesine eklemeniz gerekebilir,
Toplumsal kaynakları kullanmaya giden iktidar yolundaki yarışta dinsel kurumların ve
üniversitelerin etkili araçlar olduğunu ve özellikle paranın sınır tanımaz gücünü bizde çok iyi
öğrenmiştir politikacılar. İktidara giden yoldaki tüm destekler hizmetler parayla ve
yetmezse makamla satın alınıyor. Bunu denetleyece veya önleyecek bir güç kesinlikle yok.
Seçilmek için esnek hatta omurgasız olmak şart.
Hatta ne kadar tutarsız ve ilkesizsiz, ne kadar vicdandan nasipsizseniz o kadar geçerli ve
etkilisiniz. Siyaset meydanı değil arenadır bu, gladyatörden gladyatöre merhamet gerekmez.
İşin aslı şu ki, ülkemizde siyaset bir hizmet yarışı veya fazilet mücadelesi değildir artık.
Orada savaş kuralları geçerli sayılır. Hile, yalan dolan esastır, zaferin ödülü ise ganimet. O
da kazanana anasının sütü gibi helaldir.
Tıpkı ekonomide dolduğu gibi seçimlerde de her zaman en çok parası olanlar veya bunu
birilerinden bulup iyi harcayanlar ‘kazanıyor.’ Sadece yoksul kitleler değil, bütün ülke her
durumda kaybediyor ve asıl çıkmazımız buradadır.
….
Bu satırları Trump gibi her konuda en üstün bir yaratığın rakibi ile arasındaki on puanlık
farkı kapatmak üzere olduğu yönündeki haberlerin ertesinde ve elbette ülkemde olan biten
çirkinliklerle ilgili olarak yazıyorum. Klasik değerlerin ve klasik demokrasinin boka çevrildiği bir dünyada, hilenin, yalan dolanın, hakikat ve hak adalet yerine görüntülerin, komplo
teorilerinin kamusal alana iyice egemen olduğu bir dönemdeyiz.
Seçimler fikir yerine peşkeşle, yalanla, reklamla ve sonuçta parayla kazanılıyor. Yönetimde
yandaşlık ve ahbap çavuş ilişkileri geçerli. Ne kadar oy o kadar hizmet, deniyor. Bitaraf
olanlar bertaraf ediliyor.
Bu süreçte, su gibi para akıtılan para ve sarın alınmış medya sayesinde kitlenin inançları,
kabülleri, öfkeleri koyu bir hamasetle sömürülüp egemen politikacının çıkarına yarasın diye
pekiştiriliyor. Sırf muktedirin ayakta kalması, yani bir daha seçilmesi için. Savaş ilanları,
ırkçılık, komşularla her türlü dalaşma, muhalif zehirleme, yazarlarla sanatçıları tutuklatma
gayet meşru ve mübah. Milli irade ve beka meselesi yaldızlı birer uydurmadan ibaret artık.
Her melanete binbir usta terzinin yardakçılığı ile bir gecede pırıltılı kılıf biçiliyor. Medya da,
televizyon kanalları da emrinizde.
Putin’den Maduro’ya ondan Turmp’a ve taklitçilerine kadar onlarca adam için esas mesele
seçilmek ve iktidarda olmak, orada kalmak. Demokrasi bunun aracı. Hele devlet parti devleti
haline geldiğinde, ancak iktidarda kalmanız sizi adaletin pençesine düşmekten kurtarıyor,
adaletin ne olduğunu da iktidarınız belirliyor çünkü. Gerisi teferruat sayılıyor. Virüs
meselesinde de, din dinayet meselesinde de, milliyetçilik vatanseverlik meselesinde de,
hatta ekonomik krizle mücadele yöntemlerinde de böyle. Beyim ne derse hakikat o. Seçimle
gelmiş liderdir, öyleyse her şeye hakkı vardır.
İlkel kapitalizmin sömürgen tüccarı birkaç yüz yıl önce ne idiyse ilkel demokrasinin seçilmek
için her şeyini vermeye ve her değeri yok etmeye hazır çok yüzlü politikacısı de kirlilikte
fersah fersah fazlası ile aynen odur. İlkine vahşi kapitalizm dendi, şimdikine siz ad bulun.
Seçilenler ve sömürgenler için her şey bir dönem yolunda görünüyor. Çare bulunmayan, hali
altına süpürülemeyen mutfaktaki yangın, pazardaki fiyatlarım aymazca tırmanışı, üretimin
tıkanması. Buhran ekonomik krizle, ekonomik kriz ise enflasyon, döviz ve üretim yokluğu ile
gizlenemez hale geliyor. Böylesi bir siyasal yapının öylesi yönetimi artık kaynak bulamaz ve
iktidara tutunamaz oluyor. Olsun. Öyleyse gelsin günlük çözümler, daha fazla popülist
düzenbazlıklar, seçmen rüşvetleri ve peşkeş uygulamaları.
Bu benden sonra tufan tavrı devlet adamlığını,öqz buçuk idealist siyasetçiyi bile gözü
dönmüş bir yalan dolan ve bir göz boyama ustasına dönüştürdü günümüzde. İktidara gelen,
kamu olanaklarını en çok kendisi ve yandaşları için kullanmayı hak ve hatta görev sayıyor
artık. Buna sapına kadar particilik diyorlar. Hukuk, toplum yararı, yeni nesillerin geleceği
dilde dolanan hamaset konularından ibaret artık. Bu hamaset uğruna insanlar ölürse,
kaderdir. İşsiz kalırsa, ekonomik zayiat. Virüs yayılırsa.. Uydur bir komplo teorisi…. Hep
vardır bir oyun bozan. Her zaman dışımızdaki şeytan.
Neden mi dedim bunları?
Böyle bir yapıda ilkeli ve gerçekten toplumcu kişilerin politik hayatta var olmaları imkanı kalmadı. Kötü para, iyi parayı nasıl kovarsa berbat politikacı dürüst politikacıyı siyaset
arenasından siliyor. Her şeye rağmen orada güç bela tutunmaya çalışanların kirli rakiplerini
taklit etmeleri ise kaçınılmaz hale geldi, geliyor. Siyasetin ülke için kitleler için çözüm değil,
artık temel sorun haline gelmiş olması demektir bu. Tuzun lokmasıdır yani, kokmuş tuzu
yaraya basmanızın ne yararı olur ki.
Temel kaygı, kitlenin gönlünü çelmek, üretmese de ona çıkar sağlamak. Amaç seçilmek her
koşulda seçilmek olunca başka şeylerin pek önemi kalmadı. Toplumun hatırı sayılır bir
bölümü bu berbat süreçten yararlanmanın yollarını buluyor. Popülist söylemler ve sadece
onlar seçmende karşılık buluyor.
Bu siyasal ve toplumsal kültür her yerde değişen ölçülerde var, gelişmekte olan ülkelerde ise
çok daha kolayca maya tutuyor. Onları sırf şu cümleyi söylemek hatırına bir yana
bırakırsanız.. Şimdilik en birincilik ve üstünlük her konuda olduğu gibi Amerika’da Trump
Ağada.
Onun taslakları bizde olduğu gibi başka yerlerde de hızla çoğalıyor. Kirliliği temizler diye
gördüğümüz demokrasi böyle bir siyasi kültürle buhranın en esaslı sorunu, daha çok
kirlenmenin aracı hale geliyor. Urfa manisi meseleyi anlamaya hazır olan vicdan sahibinin
yüzüne bir çırpıda söylüyor.
…
çare ne çare ne
çaresize çare ne
et kokar tuz basarsın
tuz korkmuşsa çare ne
…..
Tuzunu kokutmuş ülkede her şey berbat derecede bozulur, her nesne ve herkes berbat
şekilde kokar. Burunların koku almaz hale geldiği geri dönülmesi zor bir sürüklenme
sürecindeyiz artık.
